Dilencilik, yazarlığın şanından değildir
Değerli kardeşim,
İki cihanda muradına nail olmuş bahtiyar kullar arasında bulunmanı dilerim.
Tarafımıza sual eylediğin mes’eleye gelince…
Yazı yazma hususundaki iştiyakına rağmen yakanı bırakmadığını belirttiğin tıkanıklık ve tutukluk sıkıntısını şöylece giderebileceğini ümid ediyorum:
Bunun altında yatan nedenlerin en etkilisi, yayınlanıverecekmiş gibi yazmağa kalkışmaktır. Bu, bilhassa senin gibi, iyi ve sahibini utandırmayacak metinler kaleme alma peşinde bulunup yeni başlayanlar için pek engelleyici, adeta boğucu bir atmosfer oluşturur. Bunu bertaraf etmek için, yayınlamamak, hatta kimseye göstermeden yırtıp yakmak niyetiyle, dahası, kendine bile beğendiremeyebilmeyi göze alarak yazmayı deneyebilirsin. Elindeki, yürümek bilmeyen, hatta bir kelepçe gibi duran kalemin hafifleyip kuş gibi uçmağa başladığını göreceksin. Ancak, yazdıklarını uzun müddet biriktirme gibi bir iğvaya/girdaba sakın kapılma, yoksa, iyi bir kalem erbabı olmanın yolunu kendi elinle tıkamış, gazete ve dergi köşelerinde gördüğün sürüsüne bereket kalpazanlardan biri olup çıkarsın… (Yani: her malın müşterisi bulunduğu gibi –uyuşturucu, alkol, milli piyango gibi insanlık düşmanı zehirlerin bile– yayınlanmamak üzere yazıp yırtmaktan vazgeçerek sakladığın yazılarını yayınlayacak bir yer elbette bulursun sonunda, azimli sıçanın duvarı delmesi gibi.)
Yazdıkların birikince, en beğendiğin veya en az beğendiğin bir-ikisini bırakıp, diğerlerini yırt-at. Sonraki günlerde ara-sıra tıkanır, aklına, yazma isteği uyandıracak konu gelmediği olursa, yırtıp atmadığın o bir-iki müsveddeyi çıkarıp, kendince zayıf bulduğun, eksiğini-gediğini gördüğün, daha iyi olabileceğini hissettiğin yerler üzerinde çalışıp değişiklikler yapabilirsin.
Bu şekilde hareket edip, birkaç çuval dolduracak kadar müsveddeyi yırttıp attıktan sonra, yazdıklarının bazısını, sana eksiğini-gediğini söyleyebileceğine inandığın kimselere göstermeğe başlayabilirsin. Sakın ola ki, acemice karalamalarına, yersizce medhiyeler düzüp seni kuru kuruya pohpohlayacak (içi kof) olanlara yazdıklarını –hayatın boyunca– gösterme.
Nihayet, kendi kendinden olumlu bir fetva koparabilirsen, yayınlanmak üzere uygun olduğuna inandığın yerlere gönderebilirsin.
Yazıların yayınlanmağa başladıktan sonra, (aslında öyle olmasa da) sana uzun gelecek bir süre –olumlu-olumsuz– tepki alamazsan, bu kötüye işaret değildir. Ancak, hemen pohpohlanırsan kork: kullanılmak isteniyorsundur, yüz verme ve hemen unut. Yıllarca ve yıllarca tepki alamazsan: yazmayı bırak –ama sakın dilenciliğe düşme!
***
Hikâye yazmak istiyorsan, hayatı (olayları) hikaye üslubunca düşünecek, dünyayı algılayışına bu rengi vermeğe çalışacaksın. Ve şiir yazmak, roman yazmak, dram yazmak, destan yazmak, gazete yazısı çıkarmak istiyorsan… Ve tüccar olmak, diplomat olmak, bürokrat olmak, âlim olmak, bilgin olmak, akademisyen olmak, doktor olmak, mühendis olmak, filozof olmak, yönetici olmak, şeyh olmak, lider olmak, çiftçi olmak, üçkağıtçı olmak, hırsız olmak, sahtekar olmak, tefeci olmak, ressam olmak, mimar olmak istiyorsan… O gözle bak dünyaya yeter.
Korkma, bu konuda sana, kendinden başka, kimse zulmetmez (karanlık etmez). Çünkü, insan insanın (diğerinin) kurdu değil, kendinin kurdudur. Gölge (zulmet, karanlığın perdeleri) insanın içindedir. Bu, ışık ile karşılaşılınca, dışa da yansımasından belli değil midir?