“Bıraksalar, Sefer Tasımla Yoluma Gidecektim” diyen aktivist, yazar İbrahim Çolak, yazmanın da yürümeye dâhil olduğunu hatırlatır bizlere. “Hayat hepimizin uzağında, hepimizin şah damarında… Hayat hepimizin en çok bildiği ve fakat en az anladığı şey… Hayat, ne Dosto’nun cümlelerinden, ne Balzac’ın tahlillerinden, ne Esendal’ın muzipliğinden, ne Abasıyanık’ın hüznünden yol bulup inebiliyor kalbimize…” diyor yazar, mektubunda Hace’ye, “Aynı Hizadayız” diyor. İçinde yazılacak mektuplar biriktiriyor yazar hikâyelerinde. “Her gelen tebessüm, her gelen dünya, her gelen gönlünü getiriyor. Gönüllerimiz net değil, gönüllerimiz yatağını arayan nehirler gibi.” derken dağınık gönüllü insanı toparlanmaya çağırıyor. Kendini bilenlerin yürüyüşünden bahsediyor.
“Hace, Bir hüznün içine düştüm. Yazdım yazdım da sonra olumsuz cümleleri silince geriye yalnızca hüznüm kaldı!” diyor İbrahim Çolak, hüznü olumsuz bir duygu olmaktan çıkarıp, bir kenara koyanlardan olalım, diyor.
“Gönlümüz büyüsün Hace, gönlümüz büyümeden “insan” olamayacağız.” diye seslenirken, gerçek zenginliğin gönüllerdeki genişlikten ibaret olduğunu anlatıyor.“Kendimi Bir Masalın İçinde Unutmuştum” derken, Hace’ ye yazılan mektuplardaki arayışın sırrını diyor bizlere: “Hepimiz kendi hasretimizi arıyoruz.” Samimi ve yürekten yazılmış satırlarla okurunu selamlayan Çolak, “Ölüm Hiç Dostum, Zor Olan Yaşamak” gereksiz tartışmalara, asil suskunluklara, dağ çiçeklerine, âşık kırgınlıklarına değiniyor.

SELAMLA VE BİR DAĞI TAŞIYAN KALBİNLE KALASIN DAĞLIM,
DİYOR YAZAR

“Dağlım” adlı kitabı ise, yine mektuplardan oluşuyor. Bütün yollarda ve bütün şehirlerde sevilene yazılmış satırlara rastlıyoruz ansızın. Dili türkülü insanın heyecanına ortak olur diye yazmıştır yazar okuru için. Sanki mektuplar yarına dairdir. Hepsi içli, derin cümlelerle örülmüş, ince ince: “Kalbimizi ağaca asalım, çiçek açsın, bahar gelsin.” Ne de doğru söyler, bir dua gibi cümlelerle. Yine bir temenni ile mektubunda; “Gömülü hazinelerim yok, sen varsın.” diyor, “Dağlım”da. Yürüyüşteki yalnızlığa, tefekküre dikkat çekiyor:
“Eve doğru tek başıma yürümeye başladım. Bu sefer hakikaten yalnızdım. Ve düşündüm ki kudretli kıtamızın sonsuz dağınıklığı içinde hayatın en az bilinen unsuru insan kalbi, var olmanın en az aranan hedefi de insan gibi bir hayat yaşamaktı.” Her daim kalbinden geleni kâğıda döken İbrahim Çolak, “Dağlım” diyor. “Yokluğunda bunları yazdım” Yine İzdiham Yayınları’ndan okuruna merhaba diyor bu kitabıyla yazarımız. Zamanı yeniden değerlendirirsin satır aralarında. “Zamandır geçer; geçmeyen ve geçmeyecek olanın sevmek ve vermek olduğunu anlarsın.” Coşkulu yürüyüşünden ödün vermeyen insanın şükür halini, mektuba döküşünü görürsün yazarın bu cümlelerinde:
“Şükretmek ki hiçbir fırtınanın kökünden sökemeyeceği bir çiçektir. Dönüp dolaşıp sever, dönüp dolaşıp şükreder ve yemyeşil ovalara çıktığını hissedersin.” Sonra yine muhatabına soruyor. Hem gerçekçi, hem teşhisi koyuyor, bir gönül doktoru gibi: “Sevmeyi sahip olmak, sahip olmayı güç, hastalığı elindeki yara sayan insanın gönlüne hangi kelimeyle dokunuruz? İstediğine sahip olamadığında birilerini suçlamak ve dahası Allah’ı test etmeye kalkmak hastalık değilse nedir?” Düşünüp, bu hadsiz, hudutsuz ve şaşkın insana öfkeleniyoruz bir okur olarak.
Neyse ki, şu cümleyle sakinleşip, mektuba dönüyoruz yeniden: “Şimdi sana bir kucak dolusu beyaz ve sarı kasımpatı, bana bismillah.” Sonra şöyle sesleniyor yazar okuruna:
“Hadi şimdi git aşkımıza üç elma getir masallardan.
Biri sana,
Biri bana,
Diğeri de okuyana…”

YENİLDİK HACE /  HİKÂYE.
İBRAHİM ÇOLAK.
İZDİHAM YAYINLARI 2.BASKI.

DAĞLIM
İBRAHİM ÇOLAK
İZDİHAM YAYINLARI-İSTANBUL

%d blogcu bunu beğendi: