İçinde beslediğin tilki yavrusu artık büyüdü. Yavruyken sevimliydi. Belki şimdi de sevimlidir, sevimlisin. Artık büyüdün, o da büyüdü. O sana hükmediyor.
Alındı ama belli etmedi.
Alırım öcünü diye düşündü.
Öcünü ne zaman, nasıl, nerde alacağını kestiremedim.
Bu konuşmadan sonraki ilk uykumda tilkiyi gördüm.
Konuştu.
Beni karıştırma işe dedi.
Söz verdim tilkiye.
Tilkili rüyadan sonraki ilk karşılaşmamızda önceki konuşmayı yok saymış bir hâlimiz vardı.
Bana ilkokul resim defterimi verdi.
Bu nerden çıktı dedim. Şaşırdım.
Sayfaları karıştırdım.
Resim yeteneğim yoktu.
Verilen ödevlerin çoğunu o yapardı.
Onun yazılarını da ben yazardım.
Son sayfadaki kayalıktan bir tilki çıktı.
Kayaları geçti, ormanı geçti, dağa tırmandı, dağın zirvesine tırmandı, dağın zirvesi zaten sayfanın bittiği yerdi, yürüdü, çay tabağının kenarından geçti, onun ceketinin sağ kolundan içeri girdi, koltuk altından çıktı, kravatının altından geçip gömlek cebine girdi.
Beni hayretle izlemesine hayret ettim.
Tilkiyi görmemişti.
Bunu yazacağım dedim.
Neyi dedi.
Bunu dedim.
Bu dediğin ne dedi.
Kayadan çıkıp cebine giren tilki dedim.
Çayı yarım bıraktı.
Kasaya giderken garson ödendi beyefendi dedi.
Ardından baktım.
Ceketin arkasında bir kuyruk dans ediyordu.
Bir daha görüşmedik.