Büyümek istemiyordu, zor geliyordu O’na buzlara alışmak. Biliyordu çünkü, büyüdükçe umudun ardına sinsice gizlenerek tetikte bekleyen mutsuzluğu katre katre içeceğini, hayatın depreşen ağırlığının altından kalkamayacağını, belki telef olup gideceğini yılan gözlü hüzünlerin ayasında… Kahır dolup hınçlanacağını, hayata ve insanlara kötü kötü bakacağını, dolu dolu nefret duyacağını… Herşeyden önemlisi billur suların mavisindeki cemreye bile kızacağını, mor çiçeklerin prangalı sessizliklerine kulak tıkayacağını, görmezden geleceğini onları ve ezip geçeceğini…Büyürse eğer, insanın içini ısıtan sımsıcak, uçarı duyguları hor görecek, onların med-cezirini hiçe sayacak, belki de yüreğinde tortulaştırdığı, yorgunlaştırdığı güzellikleri atıverecekti okyanuslara bir daha geri almamak üzere. Yüksünecekti kumsallardan ya da trajedisi içinde kaybolup gidecekti oyunların. Başını döndüren görkemli yıldız yağmuru hiç de etkilemeyecekti O’nu.
Çocuk rüyalarını bir korkunç sünger gibi emecek, tüketecekti büyüklük… Belki de yüzünü asla göğe kaldıramayacak, bir dahaki kar yağışında sabırsız, atılgan bir kurşun gibi fırlayıp gidemeyecekti ak öbeklerin içine… Özlemleri bile susacak, bir daha konuşmayacaktı onunla. Sadece bir uğultu kalacak kulağında, zamanla o da silinecek, duyamaz olacaktı altuni ışık saçan güneşi… Çimenlere uzanarak aşık olamayacak, dalga dalga tufanlarda kavrulacaktı yüreği ve muzdarip bir insan gibi yokolup gidecekti. Son ümidini de bir rüzgâr ansızın elinden kapıp kaçacak, belki de bir daha hep solgun, sessiz, ağır, renksiz kalacaktı.
Çünkü saçakların altına sığınarak yürüyordu büyükler. Anlamıyordu ve anlamak da istemiyordu onları… Alışamayacaktı asla onlara, şaşırtmalı illüzyonlara, hesaplara, kitaplara… Penceresinin kenarından sızarak ışık veren sokak lambasının çocuk ruhunu seviyordu o… Büyükler anlamazdı ki sokak lambasının ferahlık veren halet-i ruhiyesini, göremezlerdi bile onu. Dertleri de değildi zaten. Onlar ‘ben’in geçici, uçucu suretine hayran ve meftundu. Çoğaltılmış resimleri vardı onların. Kabuk bağlamış medeniyetleri, düşman kalabalıklar içinde ayak sesleri vardı onların. Hem onlar büyüktü, küçük değillerdi ki.