İkibinonbir yılı şubatının ikinci çarşambası, kendisi henüz dört yaşındayken, Cisr eş-Şuğur kasabasında boşanmıştı Mahmud Hasan’ın babasıyla annesi. İki ay sonra sonra evleri yıkılmıştı. Hasan ile iki kardeşini boşandıktan kısa bir süre sonra evlenen babası yanına aldı, üvey anneleriyle birlikte yaşamaya başladılar. Babası saldırıda öldü. Üvey anne Hasan’la kardeşlerini istemedi, öz annelerine gönderdi. Heyte’de yaşayan annesi, pazarda seyyar satıcılık yapan bir adamla evlenmişti. O’nun da üç çocuğu vardı. Hasan’ı ve kardeşlerini istemedi. Anne Âmine Kevser bağrına taş basarak, öz çocuklarını Selhap’taki amcalarına gönderdi. Amca yaşlıydı, karısı hastaydı, çocuklara bir vakit baktılar ama dayanamayıp ilçedeki yetimhaneye verdiler. Bir saldırıda yetimhane yıkıldı, Hasan’ın iki kardeşinin de aralarında bulunduğu onbir çocuk öldü. Sokakta kalmıştı. Birkaç günü kendisi gibi evsizlerle sokaklarda geçirdi. Türkiye’den bir yardım kuruluşunun gözüne takılarak Kilis’teki yetimhaneye getirildi. Safa evi diyorlardı.
Geceleri altına işiyor, korkarak uyanıyordu.
En çok resim yapma etkinliğinde dikkatini verebiliyordu.
Çizdiği resimlerde sadece siyah rengi kullanıyordu.
Bütün yüzleri üzgündü.
Bir ay sonra yetimhanenin müdiresi ile kızını çizdi, kendisine siyah çiçek uzatıyorlardı.
Sağda anne, ortada kendisi, solda kızı vardı.
Aralarında siyah çiçekler.
Yerden az yukarıda, havada duruyorlardı.
Yerde sağdan ve soldan ortaya doğru siyah çiçekler büyüyordu.
Hasan, on yıl sonra renkli resim çizebildi. Yedi renk kullanmıştı. Gökteki sarı güneşin iki yanında sadece kanatlardan oluşan altı göçmen kuş vardı. Altta, güneşi ve kuşları kuşatan deniz dalgasına benzer yeşil bir dalgalı çizgi… Sağda tek katlı, iki ana sütuna oturan mavi, kırmızı, yeşil ve kahverengi renkli ev. Evin yanında, kalın, düz, kahverengi gövdeli, üzerine yeşil bir bulut gibi oturmuş ağaç. Ağacın yanında kırmızı bir siluet gibi duran babası, omzuna değin uzamış beş yapraklı pembe bir çiçeği suluyordu. Evin çatısının sağ üst köşesinde, kendisini Kilis’e getiren yardım kuruluşun ilk harfleri tersinden, HHİ şeklinde yazılmıştı.
Kendisi, evin oturduğu kırmızı, yeşil, pembe sütunun içinde hâlâ siyahtı.