Cahid Efgan Akgül’ü şiirleriyle tanıdım ilkin. Taptaze, ahenkli, cıvıl cıvıl mısraları vardı. Hüzünlerinde bile gökyüzünü tamamen kara bulutlar kaplamaz bir yerden güneş açıverirdi. Şimdilerde şiir yazıyor mu bilmiyorum lakin öykülerinde de bu izlekten gittiğini düşünüyorum. Müthiş bir Tren adlı ilk öyküsünü okurken anlatmaya hevesli, konusuna hâkim bir anlatıcıyla karşılaştığımda çok şaşırdığımı söylemeliyim. Usta işi bir metin duruyordu karşımda. Üslup sahibi birçok öykücüyü metroya bindirmiş, onlarla kendi üsluplarınca konuşan bir anlatıcı kahraman vardı. Rüya içinde rüya görmek gibi bir şeydi bu.
Kurmaca metinlerle uğraşan yazar hep bir oyun kurma peşindedir. Oyun kelimesi çocuksu bir alanı çağrıştırsa da kıvrak bir zekâ gerektirir. Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar’ı geldi aklıma. Şöyle diyordu: “Oyunlar, gerçeğin en güzel yorumlarıdır.” Büyük bir oyunun içinde olduğumuzu fark ettiğimizde biz de hayata oyun kurarak katılırız. Aslında insanın kurduğu tüm ilişkiler ya bir oyun ya da oyunun bir parçasıdır. Hayattan oyunu çıkarmak yerçekimsiz bir alana savrulmak gibidir. Kelam-ı Kadim’in dünyayı bir oyun ve oyalanma yeri olarak tarif etmesi de bundandır aslında. Kurmaca metin yazardan oyuncu bir doğa, anlatmaya teşne bir dil ister. Cahid’in Müthiş Bir Tren’le doğasında zaten var olan kurmaca yeteneğini keşfettiğini düşünüyorum.
Yazarın anlatımdaki titizliği, konu ve malzeme seçiminde, karakter yaratma yeteneğinde de karşımıza çıkıyor. Kitaba adını veren Çalıntı Hikâyeler, içinde fantastik unsurların da yer aldığı sürükleyici bir öykü. Yazar olmaya hevesli bir gencin mahalli gazetede hikâyeleri yayımlanan Asım Mütercimoğlu öykü kişisinin yayımlanmamış metinlerini çalıp kısmi değişiklikler yaparak yine aynı gazetede yayımlatma hikâyesi anlatılıyor. Benzer bir kurguyu Çalıntı Şiirler adlı öyküde de görüyoruz. Bu iki öykü hem dilde ironi kullanımı hem de karakter yaratma becerisi açısından özgün bir yede duruyor.
Metinlerde göze çarpan önemli ayrıntılardan biri de öykülerin başlangıç ve finalleri oldu. Yazar daha ilk cümlede okuru çarpmayı başarıyor. Metnin ilerleyen bölümlerinde bu etki sürekli artarak finale değin devam ediyor. Küçük Kehanetler Dîvânı adlı öykü şu cümlelerle açılıyor: “Şair gökyüzüne bakıyor. Bilirsiniz şairler havaya bakma hastasıdır. Bir gözü toprağa bakacak yaşa bile gelseler, gözleri semadadır daima.” Turgut Uyar’ın Göğe Bakma Durağı adlı şiirini çağrıştıran bu cümleler benzer kalıplarda metin boyunca farklı biçimlerde tekrar edilerek finale değin sürdürülüyor.
Böyle tecessüm etmiş bir güzelliğin bir de kalbi olmalı. Bana göre Çalıntı Hikâyeler’in kalbi Ring adlı kısa öyküdür. Cahid’in bizi kalbimizden vuran öyküsü…
Çok sevdim, çok okudum, çok kıskandım.
Kitap, Ağustos 2021, Edebiyat Ortamı Yayınlarından çıktı.