Ankara İstiklâl Mahkemesi’nden kalebentlik cezasıyla canını kurtaran Cevat Şakir, çileli bir yolculuk sonrasında çilesinin kalanını çekmek üzere Bodrum’a varır.
Oysa ki varır varmaz, cezası ödüle dönüşecektir.
Bundan böyle her fırsatta güzelleyecektir Bodrum’u, Ege’yi, Akdeniz’i.
Mavi Sürgün’de, “Akı öylesine ak ki, ona kıyas başka her ak kara olur.”; Merhaba Anadolu’da, “hem doğanın olağanüstü güzelliğini, hem de tarihin ünlü anılarını kendinde toplayan apak bir Akdeniz köşesi”; Altıncı Kıta Akdeniz’de, “ışığın alabildiğine ışık; mavinin de alabildiğine mavi olduğu yer” gibi sözlerle.
Cevat Şakir, çok becerikli bir adam.
Birbirleriyle ilgisiz meslekleri, neye gerek duyuyorsa onu; tarımcığı, denizciliği, balıkçılığı, inşaatı kendi çabasıyla öğrenir.
O artık Halikarnas Balıkçısı’dır.
Dönmemecesine yerleşmiştir Bodrum’a!
Ne var ki İstiklâl Mahkemesi, cezasının yarısı tamamlandığında kalan süreyi İstanbul’da geçirmesini uygun görmüştü.
Mavi Sürgün’de üzüntüsünü, “Bodrum’a gönderilmem felâket suratlı bir lütuftu, ama şimdiki lütuf da mutluluk suratlı bir felâketti. Asıl cezayı şimdi görüyordum.” sözleriyle yansıtıyor.
Bodrum’dan ilk ayrılışı böyle olur.
İlk fırsatta geri döner. Ölünceye dek kalmak üzere.
Bodrum’u ikinci bırakışı ise gereksinimlerin dayatmalarıyla gerçekleşir.
Öyledir, gereksinimler seçim özgürlüğünün engelleridirler.
Üçüncü gelişi geri dönüşsüzdür. Ayrılmayı gerektirecek koşullar aradan çekilmişlerdir.
Bodrum toprağına gömülür bedeni.