Soruşturma adı: Üryan Soruşturma
Soru: Söz’de Yunus, Siz’de Yunus… Söz’ün varlığa tercüman oluşunda Yunus ve bu tercümanlığın sizde bulduğu karşılıkta Yunus…”
Cevaplayan: Yaşar Akgül / Şair – Yazar

(…) bir söz vardır: “O, yazmıyor O’na yazdırılıyor” diye. Ben aynı sözlerin Mehmet Akif için de, Yunus Emre için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Hani söyleyene değil, söyletene bak demişler ya. Yunus da kendi söylememiş, O’na söyletilmiş sanki.

SÖZ’DE YUNUS

“Önce söz vardı” evet. Bizim de Allah’a verilmiş bir sözümüz vardı. Sözümüze sadık kalmayınca özümüz de bozuldu. Sonrasında bozulmadık hiçbir şeyimiz kalmadı. Sözü o kadar incittik, o kadar örseledik ki, varlığın ve varlığımızın hikmetini kaybettik. Doğruluk, iyilik, güzellik adına ne varsa hepsini kirli ellerimizle mahvettik. Yanlışlık, kötülük, çirkinlikle biricik dünyamızı sanki sadece bizim için yaratılmış gibi, bizden sonrası yokmuş gibi yaşanmaz hale getirdik. Acısını da fazlasıyla çekiyoruz zaten. Günümüz dünyasının içinde bulunduğu rezaleti tasvir etmeye gerek yok sanırım. Elle tutulur bir tarafımız, korumaya çalıştığımız bir değerimiz kalmadı nerdeyse.
Onun yaşadığı dönemdeki savaş, istila, katliam, kavga, kaos, kargaşa, belirsizlik, buhran, maddi ve manevi değerlerin tümden tahribi, tarihin ve insanlığın yüz karası karanlık sayfalarından olsa gerek. Böyle bir dünyadan bir Yunus geçti mi gerçekten inanılması biraz zor. Sanki genelde insanlığın, özelde Anadolu Türk ve Müslümanlığının, inancını, onurunu, kutsal değerlerini, dilini, sesini, gönlünü, ilahi bir kaynaktan beslenen anlam ve anlayışını yüceltmek yeniden kurmak, korumak, hatta ihya etmek için Asr-ı Saadet’ten çıkıp gelmiş gibidir Yunus.

SİZ’DE YUNUS

Babamın bir zamanlar meşhur kitabevinde gözümü açtığımda daha önce de bir yazımda bahsettiğim gibi cenk kitapları, dini hikayeler, menkıbeler, cilt cilt tasavvufi eserlerle ve bu vesileyle Yunus Divanı ile de tanışmıştım. Sonrasında İHL’nde bu okuma faaliyeti iyiden iyiye yoğunlaşmıştı. Bu eserlerin içinde Yunus’un Türkçe’si diğerlerinden çok farklıydı bizim için Yunus’u hiç görmedim. Görseydimde de yüzüne bakabilir miydim, emin değilim. Özel olarak hayranlık ve muhabbet duyduğum Allah dostlarından biridir Yunus Emre Hazretleri. Aynı Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Mehmet Akif Hazretleri gibi. Adları anıldığında handiyse ayağa kalkmaya çalıştığım zatlardır. Bediüzzaman için söylenen bir söz vardır: “O, yazmıyor O’na yazdırılıyor” diye. Ben aynı sözlerin Mehmet Akif için de, Yunus Emre için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Hani söyleyene değil, söyletene bak demişler ya. Yunus da kendi söylememiş, O’na söyletilmiş sanki. Bu arada Yunus’un Bülbül Kasidesiyle, Akif’in Bülbül şiiri için kaynakları, hassasiyetleri, dertlenmeleri, duygulanımları,söylemleri bakımından ayrı bir parantez açmak gerektiğine inanıyorum. Bülbül Kasidesini yıllar yıllar önce Bülbül Hoca lakablı rahmetliden tekrar tekrar dinlediğimi ve her defasında da ağladığımı belirtmeliyim. Mektepteki ilahi grubumuzla cami cami dolaşıp namazdan sonra “……çıkmış İslam bülbülleri, öter Allah deyu deyu “ derken o bülbüller biz miyiz acaba derdik içimizden. Belki de bendeki Yunus tam da o Yunus’tur.

SÖZÜN VARLIĞA TERCÜMAN OLUŞUNDA YUNUS VE BU TERCÜMANLIĞIN SİZDE BULDUĞU KARŞILIKTA YUNUS

Yunus hakkında büyük büyük laflar etmeye gerek var mı bilmiyorum.Söyleyeceklerimi alıntılar da boğmak istemiyorum ama,
“Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz” dörtlüğünü almadan edemezdim.

Ne kadar sade, saf ve temiz, ne kadar arı duru sözler değil mi? Varlığın ve varlığımızın özeti gibi. Yalnızca bu dörtlük bile dünyayı değiştirmeye, insanları gerçekten mükemmel olmaya, onu yeryüzünün halifesi yapmaya yetmez mi? Yunus bir ‘hal’dir aslında, kendi tabiriyle ete kemiğe bürünmüş bir hal. Sefillikten ulviliğe, süflilikten sufiliğe dönüş halidir. İnsanata, hayvanata, tabiata, toprağa, ağaçlara, çiçeklere, böceklere, dağlara, denizlere, havaya, suya ettiğimiz zulüm yetmedi mi artık. Yunus dirilmez artık ama Yunus olmak diriltilebilir.
Yunus’un Allah, yaratılış, kainat, insan, nefis, ölüm, aşk, sevgi, muhabbet, gönül iklimi hakk, hakikat, hayat… anlayışı hala aşılabilmiş değil. Yüzyıllardır dillerden, gönüllerden, gündemden niye düşmüyor acaba Yunus? Koca koca profesörler, düşünürler, yazarlar, şairler, mutasavvıflar… Yunus’u şerh etmeye, anlamaya, anlatmaya çalışıyorlar yazılı ve sözlü olarak. Bu bize O’nun yüceliği hakkında yeterli ipuçlarını vermiyor mu? Günümüzden Yunus’a bakmak,aynı zamanda Yunus’un günümüze bakışı değil midir?
Son söz: Bize acilen bir Yunus gerek !

%d blogcu bunu beğendi: