Soruşturma adı: Üryan Soruşturma
Soru: Söz’de Yunus, Siz’de Yunus… Söz’ün varlığa tercüman oluşunda Yunus ve bu tercümanlığın sizde bulduğu karşılıkta Yunus…”
Cevaplayan: Mehmet Kartal – Öğretmen
Bugün hangi düşünceden, fikirden, yaşam biçiminden olursa olsun, her mecliste, sohbette, toplantıda yeri geldiğinde “Yunus Söz’ü” söylenir. Yeter ki söz Yunus’a düşsün. “Yunus’un Ses’i” her yerden ve herkese kolayca işitilir. Neden mi? Çünkü “Yunus Söz’ü” varlığın özüdür. Özüne varıştır. Özümüz paktır. Berraktır.
Söz’de Yunus
Yunus’un Anadolu’da yaşadığı yıllar, “İki Ulu Çınar” arasıdır.
“Söze târîh yedi yüz yediydi,
Yûnus cânı bu yolda fidîyidi.”
Anadolu Selçukluları’nın son yılları ile Osmanlı’nın kuruluş yılları. Yaşlı bir çınardan, yeni yetişen bir çınara. Bu “İki Ulu Çınar” aslında Anadolu’yu mayalayanların diktiği çınarlardır. Bu mayalama; inançla, ahlakla ve de dil-söz ile olmuştur.
Yunus, dilinin ve sözünün gücünü “bu mayadan” almıştır, beslenmiştir. Ve nasiplenmiştir. Bu nasip, sadece Yunus’a özgü sözün gücü değildir elbette. Bu nasiplenmenin Yunus’ta da ne bulduğudur. Bu ikisi Yunus’ta harmanlanınca ortaya “Yunusça” bir dil-söz gücü ortaya çıkmıştır,
“Yunus bir söz söylemiş,
Hiç bir söze benzemez.”
Bugün hangi düşünceden, fikirden, yaşam biçiminden olursa olsun, her mecliste, sohbette, toplantıda yeri geldiğinde “Yunus Söz’ü” söylenir. Yeter ki söz Yunus’a düşsün. “Yunus’un Ses’i” her yerden ve herkese kolayca işitilir. Neden mi? Çünkü “Yunus Söz’ü” varlığın özüdür. Özüne varıştır. Özümüz paktır. Berraktır. İşte bu paklık, berraklık kaynağından coşarcasına gelir “Yunus Sözleri”. “Söz’de Yunus’u”, “Söz’ünde Yunus’u” anlamak için de onunla yola revan olmak gerekir.
“Gerçek murada varalım.
Yârin hatırın soralım.
Yunus Emre’yi alalım.
Gel gidelim dosta gönül”
Yunus’la yârenlik yapmadan “Söz’ünü” anlamak zordur. Belki de imkânsızdır. Yunus’u anlamak “Hakka’l Yakînden” geçer. Yani Yunus’u “Söz’üyle”, “Özü’yle”, “Gönlü’yle”, “Sırrı’yla”, “Hakikati’yle”, “Dergâhı’yla”, “Mürşidi’yle”, “Aşkı’yla” bilme çabası göstermek gerekir. Onun içinin içindeki “ben’e” talip olmadan “söz” anlaşılmaz.
Siz’de Yunus
Bendeki Yunus’u nasıl tarif edeyim? Bilmiyorum. “Siz’de Yunus” gerçekten zor bir soru. Sanki bir labirentte çıkışı bulmak gibidir bendeki Yunus. Çıkışı bulmaya çalıştıkça daha çok kaybolursunuz. Kafanız karışır, akıl düşünemez hâle gelir. Çıkışı bulmak oldukça fazla kafa yormakla olur. Bu nedenle kafa yormadan/yorulmadan Yunus’u bulmak olmaz. Hani bildiğimiz bir şiir ismi var. “Çözülmüş Bir Sırrın Üzüntüsü” diye İsmet Özel’in. Bendeki, belki de hepimizdeki Yunus, “Çözülmemiş Bir Sırrın Üzüntüsü” olarak duruyordur herhâlde.
Bugün sormamız gereken ya da üzerinde düşünmemiz gereken şey aslında, Yunus bugüne ne söylüyor. Veyahut bugünün insanı Yunus’u nasıl anlamalı? Bu pencereden bakarsak sanki bir sonuca varabiliriz. Yani “Çozülmüş Bir Sırrın Sevincine” ortak oluruz.
A.Ali Ural, bir konuşmasında şunları söylüyordu:
“Ben, kültürel bir dönüşüme ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Kültürel dönüşümden kastımız şu; kültürel değerlerimizi zaman içerisinde, yıllar içerisinde edebi alanda da eskittiğimizi, yitirdiğimizi ve dezenformasyona uğrattığımızı düşünüyorum. Yeniden böyle yerli ve millî bir edebiyatın var olmasını istiyorum. Kültürümüzü yeniden ihya etmeliyiz. Dede Korkut yeniden ihya edilmeli. Ahmet Yesevi yeniden ihya edilmeli. Tabii bir Yunus Emre var ki yeniden ihya edilmeli. Dönüştürmek çok önemlidir.”
İşte yapmamız gereken, Yunus’u yeniden “ihya etmek”, “dönüştürmek’ten” geçiyor. Sanki bu yapılmak istenmiyormuş gibi geliyor. Yunus’un penceresinin örtülü kalması, açılmaması isteniyor diye düşünüyorum. Oysa Yunus’un istediği de sizin “soruşturma adı” olan “üryan” olma hâli değil midir? Biz, bugünden “üryan” olan Yunus’a talip olmalıyız.
“Varım vereyim,
Üryan olayım.
Zevke ereyim,
Aşkın elinden.”
Aksi takdirde Yunus’tan zevk alamayız. Dolayısıyla “Yunus’un Aşkına” da varamayız.
Sonuç olarak, Yunus kendi yaşadığı dönemde felsefe, din, inanç, siyaset, aşk, anlam, insan, hayat gibi konular üzerinde modern yaklaşımlarda bulunmuştur. Molla Kasım’lara rağmen Yunus’u konuşma cesaretini hiç bırakmamalıyız.