Alnında mazinin çizgilerini taşıyan bir ressam, günlerdir ihmal ettiği dağınık sakalı ve saçının aksine, içinde bir filiz gibi yeşeren güzellikleri boyaların kardeşliğinde tuvale yansıtmaya çalışıyordu. Bir yavru kedi, kendi kendine yanan bir sobanın dibinde, geometrik bir şekilde oturmuş, hiçbir şeyi umursamaz bir tavırla, sıcağın da desteğiyle, gözlerini kısarak, kendini uyku sarhoşluğuna bırakıyordu.
Hiç bir insanın görmediği bir denizin berrak mavisi gözleriyle, emeklemek döneminden yürüme çağına adım atmaya hazırlanan bir çocuk, yağmur damlalarının birlikteliğinden oluşan ve camın yüzünden akan suya, pencerenin iç tarafından, minnacık parmaklarını değdiriyor, ıslanmayan elini görünce, sanki bir kaşif gibi keşifler yapmışçasına seviniyor, hatta dilini ve dudaklarını cama yapıştırarak kendince yaptığı keşfin doruklarında sevinç turları atıyordu. Hemen dışarıda birbirinden ayrı düşmüş elektrik direklerinde, güneşe küsmüş bir ayçiçeği gibi duran lambalar yenice yanmış, görüntüsü karanlığa yenilmeye mahkum yağmur damlalarını- karanlığa inat- kendi cılız ışığında misafir ediyor ve aydınlığa düşme şansını yakalayan damlalar da daha bir ahenkle yağıyordu.
Nedenini hiçbir falcının dahi bilemeyeceği sebeplerle, evlerine bir türlü erken gitmeye alışamamış bir genç topluluğu efkarlarını okey taşlarıyla dağıtıyor ve kahvecinin uykusu gelene kadar içtikleri çaylarla birlikte zamanı da yudumluyorlardı. Bir adam omuzlarını yukarı doğru çekmiş adımlarında gizlenen telaşı yağmurlar çoğaltıyor ve ıslanan elbiselerinin soğukluğunu hissedince, böylesi bir hafif yağmurda ıslanmanın aptallıkla bir bağlantısı olup olmadığını düşünüyordu.
Rengarenk meyvelerin görüntülerini bastıran o güzelim kokuları üzerine sinmiş bir manav, çürümeye yüztutan meyveleri ikinci sınıf kasalara koyuyor, kalite ayrıcalığını kaybeden meyveler de iki gün içinde talipleri çıkmazsa çöptenekesine terkedileceklerini adları gibi biliyor,ve bu durum onları önü alınamaz bir yalnızlığa sürüklüyordu. Rastgele ve bir o kadar da laubali bir şekilde atılan çöplerin toplandığı çöplüğün yanında bulunan terkedilmiş harabe kulübenin boşlukta sallanan kapısı gıcırdarken rüzgarın sesine eşlik ediyor, kulübenin kuytuda kalmışlığına ilaveten ayrı bir korku havası katıyordu.
Birden bütün yeryüzü ışıklarının gücünden daha güçlü bir aydınlık saçıldı her yere. Ardından hiçbir kulak zarının karşısında direnemeyeceği şiddette, çok gürültülü bir şimşek çaktı. O tarif edilemez aydınlıkta ressamın içindeki bahar , kedinin uykudan sıçraması, küçük çocuğun korkusu, elektrik direklerinin küskünlüğü,okeyci gençlerin efkarı, adamın aptallıkta kalan aklı, meyvelerin çöptenekesine atılma ihtimali ve harabe kulübenin kapısının gıcırtısı şimşeğin flaşına yakalandı.
Ve bir adam elinde kalemi masaya koyduğu kelimelerle bir şimşek öncesi resmi yapmaya çalışıyordu. Fakat şimşeğin çektiği fotoğraf onun yapacağı resimden önce göklere yansıdı bile. Adam yenilmiş bir şovalye edasıyla kalemini kırdı, masadaki kelimeleri darmadağın etti. Bir daha resim yapmamaya yemin etti.