Adam, lafta yayıncı, ama, okur-yazar ve yazar-çizer taifesinin devam ettiği mekan ve mahallerin önünden geçmez; geçmediği gibi neresi ve nerede bulunduklarını da bilmez.
Çünkü kafasında eser diye, kalite diye bir mesele, bir problematik mevcut değildir. Dahası, böyle bir meselenin mevcudiyetsizliğinden dolayı kalitesiz, yani eser seviyesinden yoksun kitapları yayımlayan yayınevi sahibi ve sorumluları, okur-yazar ve yazar-çizer taifesinin devam edegeldiği mekanları bilse de uğramamağa, hatta düşmemeğe dikkat eder; çünkü, yayımladığı kitapların kalitesizlik ve seviyesizliğinin hesabını veremeyip rezil edilme söz konusudur, bunu, kimi kaçınılmaz (talihsiz!) karşılaşmalar dolayısıyla ufak çaplı da olsa yaşamıştır; buna karşın geliştirdiği savunma, okur-yazar, yazar-çizer taifesinin bulunduğu mekanlarda bulunanları itham etmektir: Lak-lak etmekten başka bir iş bilmeyen tembellerdir; her şeyi ve herkesi eleştirip kimseyi beğenmezler ama kendileri ne yapıp-etmişlerdir o güne kadar?! Vs, vs…
Bu türden yayıncının örneği yoktur, belki istisnasından söz edilebilir.
Hasbi okur-yazarın arasına karışmaktan, onlarla karşılaşmaktan, hele tartışmaktan bucak-bucak kaçan bu yayıncı güruhu, durmadan, kitap satışının gitgide düştüğünden yakınıp sızlanır (nerdeyse, cebine harçlık koysam mı, noktasına gelirsiniz). Haklı sayılmaz ama “tatlı kâr” açısından pek isabetsiz değildir: Çünkü, eser vasfı bulunmayan kalp (sahte) kitapların dolaşımı (daimi) olmaz; yani, okumağa yeni başlayan okuyucu belli bir süre mihenksizliğin kurbanı olur, ama sonra, aklını kullanma seviyesine erer-ermez (hasbelkader, “eser” denmeğe layık birkaç kitap ile yüz yüze gelir-gelmez) kalp (kof) kitaplardan yüz çevirir.
Kalpazan yayıncının piyasa avından “tatlı” verim alması için on yıl kadar beklemesi gerekir bazen, ki, sömürülmeğe (ve tabii iğdiş edilmeğe) müsait yeni, körpe beyinli bir nesil gelsin…
Oysa, kalite ve seviye meselesini dert edinmiş yayıncının müşteri derdi olmaz, çünkü, yaşlısı ve genciyle her nesil müşterisidir, tıpkı onun da onlara müşteriliğe çıktığı gibi, aralarına karışıp görüşmekten hoşlandığı gibi.