Şu an karşımda bir kedi yavrusundan farksız bir şekilde uyuyor . Onun bu görüntüsü beni ister istemez düşünmeye zorluyor, kafamda bir lodos gibi patlayıp açık kapıları ve pencereleri hızla çarpıyor. Ve… Bir süre sonra bunlar dökülüyor… Müziğin ve onun kimyaları o kadar benzerki. Müzikle sergiledği o muhteşem uyum! Buz kesmiş bir ceset olsam bile benimle dans
edebilir.

O yanımdayken kafamın çevresinde dolaşan daimi bir melodi var. Onlar benim kafamda yarattığım ikiz kardeşler. Ayrılmaları imkansız gibi. Komik gelebilir ancak ne zaman hüzün dalgaları kulağıma çarpsa onun ölümünü düşünüyorum. Hayatımda hiç ölüm yok, yaşamam lazım sanırım.

Üşüdüğünü görebiliyorum – cam açık – Bahar tüm tohumları ve güneyden yeni haberleri ile geri döndü. 70 li yıllara ait klasik bir kadıköy yakası mimarisi bir apartmanın en üst katında olan odamın açık camından koşar adımlarla giriyor bahar odama ve o üşüyor. Üzerini örtmemi istiyor olabilir ama bunu yapmayacağım.

Üşüdüğünü görmek hoşuma gidiyor. Isınmak için cenin pozisyonuna geçişini seyretmek bana hüthiş bir keyif veriyor. görülmeye değer bir şey bu.
İçgüdüsel ve ilkel bir davranış ama o kadar güzel, o kadar doğal ki seyretmek istiyorum onu . Çayımı yudumlayarak seyre dalıyorum – Bahar , çay ve o… Çok alakasız ama güzel!

Ona “MARİA” demek istiyorum. Kafamda bütün Maria’ların güzel olduğuna dair bir inşaat yükselmekte ve o bu inşaatın en tepesinde. Maria’ların en güzeli o. Ona sabahları “Günaydın Maria” demek isterdim. Kabul eder miydi acaba? Bilemiyorum. Ama Maria, ne güzel bir isim.

İşkence gibi gelsede bu sahneyi bozmak zorundayım. Bahar koşar adımlarla odama girip kapı eşiğinde dikildi – Beni çağırıyor – Uyuşmuş kemiklerimi görünmez kırbacıyla kırbaçlayıp dışarı çıkmamı söylüyor – PEKİ

%d blogcu bunu beğendi: