Şair ve yazar Mehmet Aycı’nın, yok saydıklarını biz de yok sayarsak, Mor Kitap’la başlayan edebiyat yolculuğunu kesintisiz sürdürüyor.
Başlıklarına göre abecesel sıralanmış şiirlerini içeren yeni kitabı Toy’la karşımızda şimdi de.
Duymuştum, bu kez gördüm.
Dün akşama doğru Aycı’ya denk gelirim beklentisiyle Kurtuba Kitabevi’ne uğradım. Orada yoktu.
Toy’lardan birini raftan aldım ve bir masanın sandalyesine kurularak çay eşliğinde okumaya koyuldum. Ödünç aldığım kalemle, dizeleri çizerek, sayfalara yazarak okudum.
Toy’dan kasıt toyluk olmayıp; düğündür, şenliktir sanırım. Kitapta toy başlıklı bir şiir yer almadığı gibi, içinde toy sözcüğü geçen bir dizenin de bakışlarıma değmediğini durum saptaması olarak belirtiyorum.
Aycı, kendini kolay ele veren şiirler yazmıyor.
Bilmem kaçıncı yenici olmadığı gibi, hece geleneğinin bir yineleyicisi de değil. Özgün bir dili var.
Dikkatini vereni, eğlenircesine yazdığı Albüm’ün dizeleriyle bile oyalayabiliyor, yorabiliyor.
Şöyle diyor bir yerinde: “Diş ağrısı yalnızlık/ Çekeriz kurtuluruz”.
Katılmıyorum.
Kanımca ve deneyimimce, yalnızlık ağrısından çekerek kurtulunmaz, başa gelene zorunluluktan katlanılmış olunur. İstemeden yakalanılan yalnızlık çok zor çekilir.
Diyeceksiniz ki Şair şiirinde, sökmekten, atmaktan söz ediyor; çekmeyi, yalnızlığa katlanmak anlamında kullanmıyor. Diş çektirmekten kaçınmamalı insan. O acılı işlemin sonrası esenliktir. Süresi sınırlı acıya katlan, böylece süreklisinden kurtul.
Peki, öyle olsun…
Çevresi kalabalık Aycı’nın yalnızlığı, kolayca üstesinden gelinebilecek bir olumsuzluk saydığı sonucuna da varabiliriz. Hoşlanmıyorsan, bırak!
O denli kolaysa, İkiz Daire’deki şu dizeleri nasıl okumalıyız: “Kadın her gün biraz daha kalabalık farkında değil/ Adam her gün biraz daha yalnız farkında…”
Adamın yalnızlıktan kurtuluşu kadından arınmaktan geçiyor. Çürük diş gibi çıkartacak yaşamından! Öyle gerektiğini doğrulayabiliriz ancak “Karı boşamanın bekâra kolay geldiğini” söylemiş atalarımızı saygıyla anmayı savsaklamayalım.
Çekeriz kurtuluruz demekle olmuyor; kimi zaman katlanmak girer devreye…
Bir de şunu görüyoruz: Sayının ikiliği yalnız yaşamamak anlamına gelmiyor. Çokluğu da şüphesiz…
Belki de bunlardan hiçbirini söylemiyor. Belki de anlam kaygısı usuna bile gelmeden yazıya aktarıyor diline gelenleri.
O da Şair’in sorunu.
Okuyucusunu oyaladığı, yorduğu kanaatime hak verildiğini varsayıyorum.
Biraz eskiye gidelim mi?
Derin adlı kitabındaki Müsait Değilim Mehmet Bey Görüşmeyelim’de, “Her akşam yazılıyorum başka bir yalnızlığa…”; Pazartesi Ayini adlı kitabındaki Can Sıkıntısı Ağacı’nda, “İçimde aşiretler göçüyor yalnızlıktan”; Portakal, Kuşlar adlı kitabındaki Gel-Git’te “Uzun bir İstanbul ıssızlığı yokluğun” dizeleriyle karşılaşıyoruz.
Anlaşılan yalnızlık duygusu en azından dönem dönem yakalamış Şair’i.
Göçebe ruhlu yerleşik şair Mehmet Aycı için Banu Kırbağ’dan gelsin: “Yalnızlık bir şarkıdır hep dillerde dolanan.”