Sevgili Mehmet Aycı’nın 2012’de Kurgan Edebiyat Yayınları’nın deneme dizisinden yayımlanan Biblo adlı denemelerini bugün bir solukta okudum. İki yıldır dergibi için hemen her gün gönderdiği çoğu küçürek öykü türünde bir kısmı ise deneme ve anı türündeki metinlerini heyecanla okudum. Gördüm ki Aycı kelimeyi bütünlüklü bir anlam haritası olarak görüyor; kelime onda cümleden çok daha değerli ve daha önce geliyor. Bu tutumu belki de ifade gücünü şairliğinden aldığından kaynaklanıyor olabilir. Benzer bir durum Nuri Pakdil ustada da var: “ Kullanmadığım seslerimi çantaya doldurup çıktım” der. Kelime de bir ses veya sesler yumağı değil mi? Buna karşın Aycı ne diyor peki? “Evet, bir kelimeyim ben. Size yüklendiğime bakmayın; ben de nasıl bir kelime olduğumu bilmiyorum. Bildiğim bir kelime olduğum.” Sürekli kendine doğru bükülme, bakışlarını içine çevirme… Bakışlarını içine çeviren bir insanın cümle araması anlamsızdır bence, kelimeler yeterlidir onun için; zira iç yoğunluk anlamın bizatihi kendisidir. Deryanın içindedir. Ne cümlesi, niye kursun cümleyi; cümlenin içinde zaten.
Bu hali şöyle açıklayabilirim. Bir arkeolog düşünün. Yeri çok iyi biliyor. O yerin tarihsel zaman içindeki değerini, orada hangi kavimlerin yaşadığını, hangi uygarlığa ait ne tür maddi kalıntıların çıkacağını çok iyi biliyor. Kazı başlıyor. Toprağın belli bir derinliğine kadar belki iş makineleri, kazma kürek kullanılıyor. Artık tespit edilen bir seviyeden sonra işin belki de en meşakkatli kısmına sıra geliyor. İğne ile kuyu kazma kısmına. Aletler küçülüyor; süpürgeler, küçük fırçalar, spatüller, kaşıklar, belki de diş fırçaları… Neticede onca zaman ve onca yorucu çabanın sonucunda o paha biçilemez kalıntı ortaya çıkıyor tüm görkemiyle. Ya o gözyaşı şişeleri, ya kraliçenin yüzüğü, ya iskeletin kaburga kemiklerinin arasında bulunan küçücük ok ucu… Yüzük bir kelime, “ok” bir kelime “ucu” bir kelime; şimdi burada yara demeye gerek var mı? Yara da bir kelime. Aycı’nın ki de böyle bir şey. Sürekli içine doğru bir kazı yapıyor. Çıkardıkları ne mi? Elbette kelimeler… Değerli mi? Değersiz bulsa asla yazmazdı.
Küçürek öyküye rastlarım umuduyla okudum; lakin birbirinden değerli küçürek deneme gördüm. Şimdi bir tür de sen uydurdun diyeceksiniz. Nedir bu küçürek deneme? Bir oturuşta, kısacık bir sürede okunan, etkisi uzun süre devam den yazı diyebilirim.
Başa dönecek olursam, kelimeye yani. Noktayı Aycı koysun: “Bir sözcükle, diyelim bir cümleyle dünyanın en vurucu, en zengin, en coşkun, en destansı şiirini yazmak nasıl bir şeyse öyle…”
Şimdi bundan sonra ne söylenir. Susayım.