Ali dokuz yaşındaydı. Doğuştan sağır ve dilsizdi. Çumra’ya bağlı Karkın beldesinde yaşıyordu. Babası kanserden öldü. Annesi tekrar evlendi. Üvey babası Ali’yi istemeyince, annesince sokağa terk edildi. Sokaklarda yatan, çevredekilerin yardımlarıyla hayatını sürdüren Ali, soğuk kış günleri gelince, samanlıklarda kalmaya başladı. Bir gece aşırı soğuk nedeniyle parmakları dondu, yürümekte zorluk çekmeye başladı, konuşamadığı için de derdini kimselere anlatamadı. Onu bu halde gören bir taksici, Konya Numune Hastanesi’ne getirdi. Ayak parmaklarının kangren olduğu anlaşıldı.
Muayene eden doktor durumu Başhekim’e iletti. Kimliği olmadığından hakkında bilgi edinilemedi. Başhekim, belediye başkanını aradı, anlattı. Başkan tedavi masraflarını üstlendi. Ali’nin sağ ayağı kurtarıldı, sol ayağının ise yarısı ameliyatla kesilerek alındı. Başhekim, Ali’yle özel olarak ilgilenmesi için birini görevlendirdi. Yemek ve tuvalet ihtiyaçlarını karşılayamayan Ali’de otizm belirtileri de görülüyordu. Yirmiüç gün tedavi gördüğü ortopedi servisinde taburcu olacağı günü bekliyordu. Geldiğinden beri yüz ifadesi değişmemişti. Bakışları bir yere sabitleniyor, gülmüyor, nadiren duygusal bir tepki veriyordu. Doktoru, Ali’nin içinde doldurulması güç bir sevgi boşluğu olduğundan söz ediyordu. Taburcu edildikten sonra kalabilmesi için Çocuk Esirgeme Kurumu’na başvuracaklardı. Bedeninden bir parçayı kaybetmişti. Kalbinden kaybettiği ise parça değildi.
