‘Ağlanacak halimize gülmeyi’ yaşam biçimi haline getirdiğimizden olsa gerek başımıza gelen bütün trajikomik olaylarda gülünecek bir taraf buluruz. Eee, ne de olsa Nasreddin Hoca’nın torunlarıyız. Ama insanları güldürmek yine de o kadar kolay değil. Hele hele zekâ ürünü, edepli ve seviyeli bir mizah anlayışıyla insanlara tebessüm ettirmek daha da zor. İşte bu zor işten yüzünün akıyla çıkan kendi tabiriyle ‘güldürükçü’ modern tanımlamayla stand-up’çı Recep Demirkaynak’la ‘Yoğun Bakım’ı ve mizah anlayışını konuştuk.
‘Yoğun Bakım’ macerası nasıl başladı?
1997 yılında radyolarla tanıştım. Tesadüfi bir tanışma oldu. Burç FM’de Ergün Ekşi ile birlikte program yaptık. Burç FM’den sonra Üsküdar FM’de program yapmaya niyetlendik. Orada 1998’in sonuna kadar Yoğun Bakım adı altında bir program yaptık. Radyo programıma şu an Akra FM’de devam ediyorum
Stand up gösteriniz de aynı adı taşıyor neden ‘Yoğun Bakım’ ?
Bu programdan evvel bir programımız vardı bizim Bekir Bilgili ile yaptığımız. Kapsama Alanıydı ismiydi programın. Bekir Bilgili’nin öğrencilik durumu yüzünden ayrıldık. Benim programı yalnız yapmam gerekti. Yeni bir program olacaktı bir isim aradık. O aralarda da 28 Şubat çok gündemdeydi. Memleket her gün bir krizden çıkıp ötekine giriyordu. Biz de memleket yoğun bakımda kriz geçiriyor, bu isim de hoş geldi, 28 Şubat’ın armağanı olarak Yoğun Bakım adı bizde kaldı. 98 sonuna kadar Yoğun Bakım devam etti. 98’in sonunda Üsküdar FM’den ayrılmak durumunda kaldım. Daha sonra bu stand up gösteriyi yazdık hazırladık, sahnede oynanacak hale getirdik arkadaşların da teşvikiyle.
Önüne gelen herkesin stand up yaptığı bir zamanda böyle bir gösteri yapmak risk taşımıyor mu? O kadar insanın arasından sıyrılıp seyirciye nasıl ulaşacaksınız?
Bir kere maddi bir kaygım olmadığı için risk var mı yok mu düşünmedim. Bana radyo çok cesaret verdi. Bundan önce de birkaç sahne gösterimiz oldu özel gecelerde falan. Orada çok iyi elektrik aldık seyredenlerden. Radyoda da bir hazır potansiyel vardı zaten. Onlardan da devamlı bir teşvik vardı, niye yapmıyorsun diye. Buna güvendik, yapalım dedik.
Gösterinizde metinler nasıl oluştu? Kendiniz mi yazıyorsunuz yoksa bir yazar grubunuz mu var?
İki senedir radyo programı yaptığım için oradan bir birikim vardı zaten. Bugüne kadar yaşadığımız şeyler var. Türkiye’de olan biten şeyler var. Bir de karakterinizde mizaha yatkınlık varsa bir çok şey hafızanızda kalıyor zaten ister istemez. Aslında oturup bir grup kuralım, metin yazarı bulalım gibi bir kaygımız olmadı. Çünkü bizim anlattıklarımız herkesin yaşadığı, gözünün önündeki şeyler. Başka bir açıdan görerek anlatacağız. Zaten komik şeyler yaşıyoruz. Komik bir ülkede yaşıyoruz. Acı da olsa bazı şeyler komik. Bunu da bir şekilde yansıtacağız. Bunu bir tiyatro oyunu olarak da görmüyorum. Tiyatro başka bir şey. İnsanlarla oturacağız, muhabbet edeceğiz.
Özellikle esprilerinizi yüklediğiniz karakterler var mı?
Belli başlı şunun üzerine kuruldu diyemem. Çünkü çok şey var oyunda. Medyadan tutun siyasetçilere, sokaktaki insana kadar farklı karakterlere değinen bir program. Belli bir konu da yok. Türkiye’de yaşanan ne varsa bu oyunun içinde o var. Gündemi takip eden bir gösteri.
Diğer stand up gösterisi yapanlardan ne farkınız var?
Her stand upçının kendine ait bir tarzı var. Bir tek ben ayrı değilim. Onlar da birbirlerinden ve benden ayrılar. Ben onlardan çok farklıyım diye de çıkmak istemiyorum. Benim farkım şu olabilir, belli bir kesimde, belli bir tabakada yaşamadım ben. En elit tabakadan tutun en gariban tabakalara kadar bütün herşeyi yaşadığım için herkesimden insanla yüzyüze geldim. Çocukluğumdan itibaren çevremdeki insanlar çok renkliydi. Ben daha halkın içinden ve bütün kesimleri kapsıyor anlattıklarım. Ulaşamayacağım insan yok zannediyorum. Muhakkak herkesle bir noktada buluşuruz. Bir de yaptığım radyo programı bir aile programıydı. İnsanlar kızıyla, hanımıyla, oğluyla oturup bizi hiç sıkılmadan dinleyebiliyorlardı. Oyun için de geçerli bu.
Galiba diğer stand up gösterilerinde olduğu gibi ucuz ve müstehcen esprilere, argoya pek itibar etmiyorsunuz
Ben onu bir kaçış olarak görüyorum. Bir noktadan sonra bir şey üretemeyince insanlar hemen oraya sığınıyorlar. Ki en basiti ve kolayı o. Biz bunu yapmadık. Zaten yapamayız, kişiliğimiz, karakterimiz ona elvermiyor.