Yirmi sekiz şubat’ın yirminci yılını idrak ettiğimiz bugünlerde Abdullah Harmancı ve Mehmet Kahraman öncülüğünde önemli bir antoloji yayımlandı. Yirmi Sekiz Şubat’a Yirmi Sekiz Öykü alt başlığı ile yayımlanan antolojiye öykümüzün değerli yazarları öyküleri ile katkı vermiş.
Toplumda derin travmalara yol açan 28 Şubat’ın üzerinden yirmi yıl geçse de neden olduğu yaralar henüz kapanmış değil. Kutuplaşmanın keskin bir şekilde hissedildiği o günlere dair yaşananlar elbette edebiyata da yansıyacaktı; öyle de oldu, gerek bireysel acılar gerekse toplumsal kırılmalar roman, öykü ve şiire konu oldu. Dergilerde ve kitaplarda kalan öyküler bu antoloji sayesinde bir bütün haline getirilmiş oldu. Hazırlanan antolojinin bir diğer faydası ise o döneme toplu bir bakış sunması. Yaşanan olaylarda başta başörtüsü olmakla birlikte memurluktan atılanlar, namaz kılması engellenen insanlar, aileleriyle ilişkisi kopan bireyler, psikolojisi bozulan insanlar, kat sayı mağduriyeti nedeniyle istediği okullarda okuyamayan öğrencilerin hayatarına bütün yönleriyle dokunuluyor.
28 Şubat’ı ve dolayısıyla o dönemde yaşanları daha iyi anlamak için bu antoloji ile birlikte önemli bir eksikliğin giderildiğini söyleyebiliriz. Kitabın ön sözü bu konuda yeterli bir açıklama mahiyetindedir.
Ön Söz
28 Şubat 1997 günü Türkiye için zor bir gündü. Dokuz saat süren Milli Güvenlik Kurulu’nda TSK mensupları tarafından rahmetli Necmettin Erbakan’ın başbakanlığını yaptığı hükumete dikte edilen ve derhal uygulanması istenen “öneriler” arasında, bu ülkede yaşayan dindarlar üzerinde büyük travmalara yol açacak maddeler vardı. İmam Hatiplerin orta kısımlarının kapatılmasına sebep olacak zorunlu eğitim yasasından kamuda ve üniversitede bulunan başörtülü öğrencilerin veya görevlilerin işten ya da okuldan atılmalarına yol açacak kılık kıyafet düzenlemelerine kadar pek çok gayriinsani “tavsiyenin” yer aldığı bu liste bir şekilde uygulanmaya konuldu ve sonucu çok vahim oldu. Bütün bu vahametin edebiyata yansımaması düşünülemezdi. Nitekim edebiyatın üç ana türü gibi gözüken roman, öykü ve şiir alanında, son 20 senede, bu travmaya ilişkin çeşitli eserler verildi. Bu eserlerin belli bir sayım dökümü yapılmadan “28 Şubat edebiyatı”nın cılız bir edebiyat olduğu hatta böyle bir edebiyatın hiç olmadığı gibi yargılara ulaşılmasını kolaycılık olarak görmekteyiz. Nitekim öykü alanın-da verilen ürünler bu antolojide ortaya çıkan hacmin iki katı kadardır. Şiir ve roman alanında da, yakında ortaya çıkmış veya çıkmak üzere olan bazı araştırmalardan öğrendiğimiz kadarıyla üzerinde konuşulmayı hak eden bir yekûn bulunmaktadır. Bunun edebi tahlili ise ayrı bir konudur. Öncelikle 28 Şubat hakkında edebiyatçılarımızın ibda ettikleri eserlerin sayım dökümü yapılmalıdır. Bu nicelik odaklı çalışmalardan sonra meselenin mahiyetini anlamak kolaylaşacaktır. Elinizdeki antoloji de böylesi bir niyetle yayınlanmaktadır. Bu süreçte ortaya konulan öykülerin önemli bir kısmı bu seçkiye alınmıştır. Antolojimizde, ilk defa burada yayınlanan öyküler de bulunmaktadır. 28 Şubat travmasını edebiyatımızın teğet geçtiğini, edebiyatımızın görevini yerine getirmediğini ifade etmek için henüz ödevimizi yapmış değiliz. İşte bu antoloji, biraz olsun bu eksikliği gidermeyi amaçlamaktadır.
Abdullah Harmancı / Mehmet Kahraman
Konya, 5 Ocak 2017