Tam yetmiş iki yıl aynı saatte uyanır, ağlar.
Tam yetmiş iki yıl her sabah kendi eliyle ördüğü patikleri sandıktan çıkarır koklar.
Tam yetmiş iki yıl her namazdan onun için üç Fatiha okur.
Tam yetmiş iki yıl gülüşünü, ilk anne deyişini, emeklemesini, ilk yürüyüşünü hatırlar, kalbi hızlanır.
Tam yetmiş iki yıl birazdan koltuğun arkasından çıkıp gelecek, kendi beşiğini sallamaya çalışacakmış gibi bir hisse kapılır.
Bunun filmi çekilmez.
Bunun romanı yazılmaz.
Bunun şiiri söylenmez.
Bunun ağıtı yakılmaz.
Cümlenin doğrusu, çekilemez, yazılamaz, söylenemez, yakılamaz.
İnsan acı çekmekle ölmüyor ki…