El kadar boyu, üzerinde hayat ağacı kabartması var.
Öbür yüzünde bir gelincik…
Camdan.
Bir vazo minyatürü…
İçinde taze gelincik…
Kırmızı giyinmiş, elinde, kapıyı eliyle değil de edasıyla açıyor, gülüşü de gelincik, getiriyor, masama bırakıyor.
Bilmeden yarama dokunuyor.
Bilmeden yarasına dokunuyorum.
İkimizde dokunduktan sonra yaralarımızın sızladığını fark edince, üzerindeki elbise siyaha, dudakları mora, elbisesi gece rengine dönüyor.
Cam vazo minyatürü masadan düşmesin mi?
Eyvah…
Gözleriyle dağılan parçalara bakıyor.
Dökülen suya.
Düşen yaprağa.
Parçalar bir araya geliyor.
Su damlacıkları toplanıp vazonun içine giriyor.
Düşen gelincik yaprağı düşmemiş gibi.
Vazo derlenip toparlanıp masanın üzerine çıkıyor birden.
Bakıyorum.
Elbisesi tekrar gelincik, gülüşü de…