Bankamatikten para çekiyordu.
Orhan abiye benzettim, selam verdim. Döndü, o değil. Selamımı almadı. Tanışıyor muyuz dedi. Yok dedim. Birine benzettim. Profilinden geri dönen selamı geri aldım. Çay parası çektim.
Baktım yandan kara bir köpek uzanmış yatıyor. İlk defa gördüm. Köpeğe selam verdim. Gözleri kapalıydı. Aldı. Bildim. Kulağında mavi aşı küpesi vardı. Olmasa da severdim. Eğildim. Alnını okşadım. Gözlerini açtı. Az önce verdiğim selamı gözlerime bakarak ikinci kez aldı. Tanışıyoruz dedi.
Gittim Kahveci’ye oturdum. Çay söyledim. Garsona bugün de güzel olduğunu söyledim.
Kahveci’nin önünden tanıdığım biri geçti. Gördü, görmelikten geldi. Dert etmedim.
Telefondan haberlere baktım. Canım sıkıldı.
Bir ülkede yine patlamalar olmuş. Yüzlerce kişi ölmüş.
O ara tanıdığım bir dilenci girdi içeri.
Ferhat çıkarmaya çalıştı.
Adam bana baktı. Gel dedim. Cebimdeki bozuklukları avcuna bıraktım. Bugün üzgün görünüyorsun bir derdin mi var diye sordum. İşlerin iyi gitmediğini söyledi. Çay içer misin dedim. İçmedi.
Garson alıştırma bunları abi dedi.
Bunlar her şarta alışık kızım dedim.
Canım bir yere gitmek istemedi. Başım kalabalıklaştı. Masaya eşten dosttan bir düzine gelip giden oldu. Dünyanın çayını kahvesini içtik. Beni görüp görmezlikten gelen tanıdık tekrar Kahveci’nin önünden geçti. Tekrar görüp görmezlikten geldi.
Hesabı ödedim.
Çıktım.
Sevdiğim kara köpek yerinde duruyor mu diye baktım. Bu sefer büfenin yakınına yatmış. Ben selam vermeden o yattığı yerden selam verdi. Selamını aldım. Kalkıp peşimden gelmesini, yanımda yürümesini istedim. O istifini bozmadı.
Mithatpaşa Caddesi’ne çıktım. Sıhhiye’ye kadar yürüdüm.
Yolda beş lira buldum. Aldım. Birkaç adım sonra pişman oldum. Parayı aldığım yere bıraktım. Bir çocuklu kadın bana tuhaf tuhaf baktı. İleride durup bekledim. Parayı bir delikanlı buldu. Sevindiğini yüzünden anladım.
Dil Tarih’in önünden geri döndüm. Metro alt geçitten karşıya geçip Necatibey Caddesi’ne yürüdüm. Daha bir sürü şey oldu. Ne diye anlatıyorsam…