Tabiat ilk var oluş anında kendini derin bir uykuya bırakmıştı. Adem’in canlı cansız bütün eşyanın ismini çözüp söylemesiyle her bir şey yeni yaratılış mahmurluğundan ve esrikliğinden sıyrılarak ortak bir uyanışa gözlerini açtı.İnsanın hayatı boyunca dirlik düzenlik adına aradığı her şey sıyrılıp geldiği o ilk asude uyku iklime geri dönme arzusundan başka bir şey değildir.

Uyanıklık bilinçli bir uykuyu hayatın bütününe yayma durumudur. Bu sayede insan hayata uygunluğunun ve yaşadıklarıyla uyumunun tek belirleyicisi ve denetleyicisi olur. Oysa uyum gerçek anlamda en iyi uyku halinde yaşanıp ferkedilecek bir durumdur.Bu da insanın kendi sesinden ve görüntüsünden uzaklaşmasıyla mümkündür.

Her mutluluğun içerisinde kesintisiz bir uyku özlemi vardır. Hayat içerisinde bir şeylerin yaşamımızla uyum içerisinde olabilmesi için uyku rengine bulanması gerekir. Kana bulanırcasına uykuya bulanmak kendimize kendi dışımızdan bakabilme fırsatı doğurur. Kişisel uyku, uyuyan kişinin elinin altındakileri de kapsayacak şekilde boyutları geniş ve oldukça derin bir uykudur. Meşguliyetlerimiz ve sahip olduklarımız da yeni bir uyanış zamanına kadar bizimle birlikte uykuya dalar.

Uyku ile uyanıklık halini birbirinden ayırt eden şey göz kapaklarımızdaki yorgunluktur. Sahi, ölüm pozisyonunu prova eder gibi yaşadığımız uyku seansların gerçekte uyanış denemesi olup, caddede pazarda, yolda, işde, oluşda ve eylemde rutin yaşama egzersizlerinin ise gerçek anlamda bir uyku olmadığını kim isbat edebilir?.. Her şey öyle birbiriyle sırdaş ki, herhalde bunun en sağlıklı cevabını uykusuna doymuş bir insandan alabiliriz .

İnsanoğlu uykusunu yeterince aldığı zaman problemlerinin de asgariye indiği an olacaktır. Uyku içimizden taşan yaşama hararet ve iştiyakını hafifletir. Günün içerisinden el ayak çekilmesiyle birlikte her gece avuçlarımızla kana kana içtiğimiz bir çeşmedir uyku. (Uyku katillerin bile çeşmesi/ Yorgan Allahsıza kadar sığınak / Teselli pınarı, sabır memesi) Hayatın insana uyarlı hale gelebilmesi için cebrailin kanadına hafifce dokunup yaşamsal seyyaliyetini uyku mecra’ına aktarması lazımdır. Döşek nasıl içerisinde sabahladığımız bir muhasebe ortamı ise, uyku da eşyadan arınma egzersizidir. Sahip olduklarımızın hiç biri uyuduğumuz zaman bizim değildir.Uyandığımız zaman yaşıyor olmamızın dışında ilk hatırladığımız malik ve sahip olduklarımızdır.

Uykudaki erdemi farkeden çok az insan vardır nedense. Uykunun boşa giden zaman akışından başka bir şey olmadığı zannedilir. Çocuklardan olgun insanlara kadar herkesi uykudan uzak tutmaya çalışır ahlak erleri. Hiç şüphesiz ki maksutları ve maksatları başka şeydir “uyan” uyarısında bulunanların bir çoğunun. Örneğin, “Uyan derin uykudan/ Derin uykudan uyan” diyen Muhammed İkbal bozulmuş fasid bir uykudan uyuma uzanan gerçek, sahih bir uykuya çağırıyor insanları. Nietzsche de uykunun karşısında onu bulunduğu yerden uçurulup kaçırılmaması gereken kuş gibi temkinli, sessiz ve tedbirlidir:

“Saygı ve utanç duymalı uykunun karşısında ! İşin başı budur! Ve kötü uyuyanların ve geceleri uyanık duranların yolundan çekilin! Hırsız dahi utanç duyar uykunun karşısında: hep geceleyin sessizce çalar. Utanmaz ama gece bekçisi, utanmadan taşır düdüğünü.

Öyle kolay bir sanat değildir uyumak: onun uğruna bütün gün uyanık durmak gerekir. Günde on kez altetmelisin kendini: Bu iyi bir yorgunluk verir ve canın afyonudur. On kez yine barışmalısın kendinle:çünkü altetme acıdır ve kötü uyur barışmayan. Bunu bilen azdır: iyi uyumak için kişide bütün erdemlerin bulunması gerekir. Yalan yere tanıklık mı edeceğim? Zina mı edeceğim?”

Peygamberler ve onların varisleri alimler kesintisiz sahih bir uykuyu (İçerisinde mutluluk ve huzur sükun bulmuştur) sağlayabilmek için insanların fasid uykularını bozup kaçırarak uyarıcı olmuşlardır. Horozlar da tersden akan uykuyu yatağından kaldırırlar, uyuyan uykusunu yanlış uyumasın diye. Doğru bir uyku temennisiyle